İki olay, bir cinayet ve bir ülke
Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan iki önemli olay, bugün hem içeride hem dışarıda yaşanan pek çok siyasi gelişmeye kapı araladı. Bunlardan ilki, beş yıl önce 21 Mart 2013’te, Kürt halkının ulusal bayramı Newroz’da, Diyarbakır’da yüzbinlerce insanın önünde Abdullah Öcalan’ın barış mesajının okunmadır. Mesajda, silahlı mücadelenin bittiğine ilan ediliyordu. Öcalan’ın ifadesiyle söylersek, »Yeni dönemde silahlar susacak, fikirler konuşacaktı«. Plana göre, PKK önce Türkiye’den çekilecek sonra silah bırakacaktı.
Newroz alanında milyonlarca insana ulaşan bu mesaj, 30 yıldır süren savaşın son bulması için Türkiye halklar arasında yeni bir umut yarattı. Diğer gün gazete manşetlerinde, »Silahlara veda«, »Silah dönemi bitti«, »Barış zamanı«... vardı.
Newroz’da yapılan çağrı üzerine, PKK 8 Mayıs 2013’ten itibaren Kandil Dağı’na çekmeye başladı. Öcalan-PKK-Devlet-AKP-HDP arasında görüşme trafiği sıkılaşmış, çıkan her mesaj önemli bir haber olarak veriliyordu.
Yücel Özdemir 1968‘de Varto’da doğdu, Köln‘de yaşıyor. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü’nde okuduğu sırada Evrensel Gazetesi‘nin önceli olan haftalık haber-yorum dergisi “Gerçek”te sorumlu yazıişleri müdürü olarak gazeteciliği başladı.
Ordu içerisinde Kürtlerin, Alevilerin ve solcuların takip edildiğine dair gizli belgeler dergide yayınlandıktan sonra hakkında “vatana ihanet” suçlamasıyla dava açıldı. Ağustos 1993‘te Almanya‘ya sığınma başvurusu yapmak zorunda kaldı. Özdemir, yayınlandığı gündem bu yana Evrensel gazetesine Almanya‘dan haberler ve köşe yazıları yazıyor. Münih Eyalet Mahkemesi‘nde devam eden NSU Davası‘nda kura çekimiyle akreditasyonu kabul edilen 50 gazeteci arasında yer alıyor ve buradaki yerini Neues Deutschland gazetesiyle paylaşıyor.
Türkiye halkları, »çatışmasızlık dönemi« olarak bilinen ve 21 Mart 2013’te başlayan süreci benimsedi. Ölüm haberleri yazılmıyordu artık. Türkler Kürtler daha fazla konuşmaya, dertleşmeyi başladı. Savaşın, kanın ve gözyaşının olmadığı bir ülkede insanların konuşarak anlaşabileceği görüldü. Eski Türkiye gitmiş, başka bir Türkiye gelmişti sanki...
Barış ortamın etkisiyle, barışı savunan Halkların Demokratik Partisi (HD) 7 Haziran 2015’teki genel seçimlerde yüzde 10 barajını aşarak meclise 80 milletvekili göndermeyi başarınca, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tek başına iktidar olamadı. Bunun üzerine Erdoğan yeniden savaş kararı aldı ve uyguladı.
Önce 20 Temmuz’da Urfa’nın Suruç ilçesinde 34 sosyalist genç devletin gözünü önünde IŞİD tarafından katledildi. İki gün sonra, yazının başında belirttiğim ikinci olay oldu. Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 22 Temmuz gecesi iki genç polis kaldıkları evde, kafalarına sıkılan kurşunlarla öldürüldü. Tarihe »müzakere sürecini bitiren olay« diye geçen bu cinayet, Erdoğan’ın »müzakere sürecini« resmen bitirmesine neden oldu. PKK de iki polisi 34 gencin intikamını almak için öldürdüğünü açıkladı.
Geçen hafta Urfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar, olayların hiç de Erdoğan ve PKK’nin ileri sürüldüğü gibi olmadığını ortaya koydu. Mahkeme, ömür boyu hapisle yargılanan sanıkların iki polisi öldürmediklerine karar vererek serbest bıraktı. Çünkü, iki buçuk yıl boyunca hapiste tutulan sanıkların olay günü polislerin evine girdiğine, cinayeti planlayıp işlediklerine dair hiçbir bilgiye ulaşılmadı. Aksine eve hiç gitmediğini söyleyen bir polis memurunun parmak izi bulunmuştu.
Peki o zaman, Türkiye tarihinde bir dönüm noktası sayılan Ceylanpınar cinayetini kim işledi?
Dava avukatlarından Hüseyin Akay şöyle diyor: »Olay, yargılanan 4 gencin araçlarına bir polis tarafından durdurulup eksik evraklarının olduğu söylenerek trafik şubesine götürmesiyle başladı. Polise gelen belirsiz bir ihbar telefonundan sonra, 4 kişinin bilgileri komiser Cumali Gödem’e veriliyor. Gödem FETÖ’den açığa alınmış durumda.«
Cumhuriyet’ten Ayşe Yıldırım’ın yazdığına göre »Otopsi savcısı dahil 22 polis FETÖ’cü olduğu suçlamasıyla açığa alınıp, tutuklanıp, ihraç edildi. İhbarın yapıldığı telefonlardan birinin adına kayıtlı olduğu şahıs mahkemede telefonun kendisine ait olmadığını, adının kullanılarak alınmış olabileceğini söyledi. Bu kişinin kardeşi FETÖ’den tutuklandı, ağabeyi aranıyor.«
Sanıklar hakkında tutuklama kararı veren hakim Nurettin Bulut da darbe soruşturması kapsamında tutuklanmış. HDP’nin cinayetle ilgili meclise verdiği araştırma önergesi ise AKP ve MHP tarafından reddedilmişti.
Bütün veriler, cinayette FETÖ ile bağlantılı kişileri işaret ediyor. O zaman şimdi sormak gerekmiyor mu, Erdoğan »çözüm sürecini« bitirmek için FETÖ’yü mü kullandı?
Bu sorunun yanıtı ne yazık ki belirsiz kalmaya devam edecek. Belli olan ise »çözüm süreci« devam etseydi Türkiye bugünkü değil, başka bir Türkiye olurdu. Ne içeride otorite bir rejim ne de dışarıda savaş…
Die deutsche Fassung können Sie hier lesen.
Mehr Infos auf www.dasnd.de/genossenschaft
Das »nd« bleibt gefährdet
Mit deiner Hilfe hat sich das »nd« zukunftsfähig aufgestellt. Dafür sagen wir danke. Und trotzdem haben wir schlechte Nachrichten. In Zeiten wie diesen bleibt eine linke Zeitung wie unsere gefährdet. Auch wenn die wirtschaftliche Entwicklung nach oben zeigt, besteht eine niedrige, sechsstellige Lücke zum Jahresende. Dein Beitrag ermöglicht uns zu recherchieren, zu schreiben und zu publizieren. Zusammen können wir linke Standpunkte verteidigen!
Mit deiner Unterstützung können wir weiterhin:
→ Unabhängige und kritische Berichterstattung bieten.
→ Themen abdecken, die anderswo übersehen werden.
→ Eine Plattform für vielfältige und marginalisierte Stimmen schaffen.
→ Gegen Falschinformationen und Hassrede anschreiben.
→ Gesellschaftliche Debatten von links begleiten und vertiefen.
Sei Teil der solidarischen Finanzierung und unterstütze das »nd« mit einem Beitrag deiner Wahl. Gemeinsam können wir eine Medienlandschaft schaffen, die unabhängig, kritisch und zugänglich für alle ist.