Erdogan ne istedi, ne aldi?
Bir tutukluyu serbest bırakmanın bedeli nedir?
Türkiye'de son bir yıldır mahkemelerde haksız tutuklamalara karşı önemli bir mücadele veriliyor. Erdoğan rejimine karşı çıktıkları için uydurma iddialarla tutuklanan gazeteciler, aydınlar, insan hakları savunucularıyla dayanışmak amacıyla verilen bu mücadelenin en önemli sloganı »Arkadaşlarımızı almaya gidiyoruz!«.
Her dava öncesinde yayılan bu çağrıyla aydınlar, akademisyenler, sanatçılar, gazeteciler, CHP ve HDP'den milletvekiller mahkeme salonlarında buluşuyorlar. Tutuklananlardan biri ya da birkaçı serbest bırakıldığında ortalığı büyük bir sevinç ve umut sarıyor.
Yücel Özdemir 1968‘de Varto’da doğdu, Köln‘de yaşıyor. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü’nde okuduğu sırada Evrensel Gazetesi‘nin önceli olan haftalık haber-yorum dergisi “Gerçek”te sorumlu yazıişleri müdürü olarak gazeteciliği başladı.
Ordu içerisinde Kürtlerin, Alevilerin ve solcuların takip edildiğine dair gizli belgeler dergide yayınlandıktan sonra hakkında “vatana ihanet” suçlamasıyla dava açıldı. Ağustos 1993‘te Almanya‘ya sığınma başvurusu yapmak zorunda kaldı. Özdemir, yayınlandığı gündem bu yana Evrensel gazetesine Almanya‘dan haberler ve köşe yazıları yazıyor. Münih Eyalet Mahkemesi‘nde devam eden NSU Davası‘nda kura çekimiyle akreditasyonu kabul edilen 50 gazeteci arasında yer alıyor ve buradaki yerini Neues Deutschland gazetesiyle paylaşıyor.
Lesen Sie auch deutsche Übersetzung dieser Kolumne.
Bu durum en bariz şekilde Cumhuriyet gazetesi davasında görülmüştü. Benzer durum, 25 Ekim’de İstanbul'da görülen hak savunucuları davası öncesinde de yaşandı. 5 Temmuz günü İstanbul-Büyükada'da bir seminer için bir araya gelen ve aralarında Alman vatandaşı Peter Streudtner'in de olduğu 8 insan hakları savunucusunun serbest bırakılması için mahkeme salonunda ve önünde toplananlar, bir kez daha arkadaşlarını almanın mutluluğunu yaşadılar.
Tam 113 gün boyunca hapiste tutulan 8 hak savunucusunun yalanlar üzerinden suçlandığını söyleyenler bir kez daha haklı çıkmanın gururunu yaşadı. Hakikaten de bu zor dönemde, tamamen siyasi hesaplarla hapse atılan her gazeteciyi, insan hakları savunucusunu, siyasetçiyi cezaevinden çekip almak, hem içeridekilere hem dışarıdakilere büyük bir umut oluyor. Steudtner’in de aralarında olduğu insan hakları savunucularının ilk duruşmada serbest bırakılması bu açıdan önemli ve anlamlı.
Bu nedenle çarşamba gününden beri sürekli hak savunucularının gözaltına alınmasından sonra hükümet yanlısı medya organlarının attığı yalan manşetleri hatırlatıyor. O manşetler ki, hak savunucularını daha dava başlamadan, iddianame yazılmadan »terör suçlusu« ve »ajan« ilan etmişti. Hem de akıl almaz iddialarla.
Örneğin Akşam gazetesi 7 Temmuz 2017’de »Tertip komitesi Büyükada’da!«, 8 Temmuz 2017’da »Harita üzerinde yakalandılar«, 9 Temmuz'da Erdoğan’ın ağzından »Büyükada 15 Temmuz'un devamı«, 20 Temmuz'da »Bu deliller Affedilmez« manşetlerini atmıştı.
Hiçbir etik değeri kalmayan bu iftiracı gazetelerin bugün çıkıp özür dilemesi beklenmiyor. Yine de yaptıkları yüzlerine vuruluyor. Hak savunucularını bu şekilde suçlayan gazeteler tahliyeleri ise doğru dürüst haber yapmadı. En utanmaz manşetleri atan Akşam, »Büyükada Davası'nda sürpriz tahliye« başlığıyla küçük bir haber yaptı. Tutuklanmaları değil, serbest bırakılmaları sürpriz olmuş anlaşılan.
Yazılanlar ve yapılanlar gazetecilik adına utanç verici. Şimdi, muhalifler haklı olarak »Bu iftiraların ve yalanların hesabını kim verecek?« diye soruyor.
Streudtner'in serbest bırakılmasının arkasında eski Başbakan Gerhard Schröder'in Erdoğan’la yaptığı gizli görüşmenin etkili olduğu ifade ediliyor. Umarız bu etki Deniz Yücel, Meşale Tolu ve diğer Alman tutuklular için de devam eder. Schröder'in girişimin sonuç vermesi Türk yargısının bağımsız olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.
Peki ya Türkiye cezaevlerinde tutulan Türk vatandaşı gazeteciler, aydınlar, Kürt milletvekilleri ve belediye başkanları? Ya da 31 Ekim’de yeniden mahkeme karşısında çıkacak Ahmet Şık? Onlar için de mi Erdoğan’ın »dostum« dediği eski bir başbakanın arabulucu olarak pazarlık yapması mı gerekiyor? Şimdi herkesin merak ettiği Schröder ile Erdoğan arasında neyin pazarlığının yapıldığı. Erdoğan ne istedi, ne aldı? Bir yabancının serbest bırakılmasının bedeli nedir? Bir Türk vatandaşı da aynı bedel karşılığında serbest bırakılabilir mi? Sorular çoğaltılabilir.
Umarız, Federal Hükümet bu bedeli en kısa zamanda açıklar.
Ama öyle anlaşılır ki, Türk vatandaşları için eski bir başbakanın devreye girmesi de yetmeyecek. Çare Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser'in dediği şu sözlerde saklı: »Bütün arkadaşlarımızı, bütün gazetecileri dışarı çıkartana kadar çalışmaya devam edeceğiz.« Yani çare mücadeleye devamda.
Her tahliye umudu ve direnişi büyütüyor. Bu nedenle bugün her alanda uluslararası dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Das »nd« bleibt gefährdet
Mit deiner Hilfe hat sich das »nd« zukunftsfähig aufgestellt. Dafür sagen wir danke. Und trotzdem haben wir schlechte Nachrichten. In Zeiten wie diesen bleibt eine linke Zeitung wie unsere gefährdet. Auch wenn die wirtschaftliche Entwicklung nach oben zeigt, besteht eine niedrige, sechsstellige Lücke zum Jahresende. Dein Beitrag ermöglicht uns zu recherchieren, zu schreiben und zu publizieren. Zusammen können wir linke Standpunkte verteidigen!
Mit deiner Unterstützung können wir weiterhin:
→ Unabhängige und kritische Berichterstattung bieten.
→ Themen abdecken, die anderswo übersehen werden.
→ Eine Plattform für vielfältige und marginalisierte Stimmen schaffen.
→ Gegen Falschinformationen und Hassrede anschreiben.
→ Gesellschaftliche Debatten von links begleiten und vertiefen.
Sei Teil der solidarischen Finanzierung und unterstütze das »nd« mit einem Beitrag deiner Wahl. Gemeinsam können wir eine Medienlandschaft schaffen, die unabhängig, kritisch und zugänglich für alle ist.