Savaşla içeriyi kazanıyor
İki hafa önce bu köşede Afrin’e yönelik »Zeytin Dalı Harekatı«yla birlikte Türkiye’de Erdoğan karşıtı muhaliflerin işinin daha zorlaşacağı ifade edilmişti.
Gerçekten de 20 Ocak’ta başlayan savaşın üzerinde geçen üç haftada yaşananlar, en temel haklar olağanüstü hal (OHAL) nedeniyle kaldırıldığı için, her açıdan Erdoğan’a karşı çıkan güçler üzerindeki baskılar yoğunlaştı. Bu üç hafta içinde, »bir kaç gün içinde ele geçirileceği« ileri sürülen Afrin direnmeye devam ediyor. Daha açıkçası, Türk ordusu ve işbirlikçisi durumundaki örgütler henüz Afrin’e yaklaşabilmiş değil. Zaman ilerledikte yaklaşma ihtimallerinin azaldığı da bugünden görülebiliyor. Bu nedenle, Erdoğan’ın dışarıdaki savaşta kısa zamanda fazla mesafe katetmesi beklenmiyor.
Ama içerideki savaşta epey mesafe katedilmiş durumda.
Erdoğan, savaş nedeniyle Kürt düşmanlığı üzerinden kurduğu cepheye yeni kesimler kattı. Bir kaç hafta önce »Erdoğan’ın tahtını sallayan kadın« diye sunulan milliyetçi İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de operasyonun Afrin’le sınırlı kalmaması gerektiğini söyleyerek Erdoğan’a tam destek vereceğini ilan etti. İki hafta önce anlattığım Atatürk’ün partisi CHP’de bir değişiklik yok. Geçen hafta sonu yapılan kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçildi. Bu da kısa sürede CHP’nin »Zeytin Dalı«yla Erdoğan’a verdiği desteği çekmeyeceği anlamına geliyor.
Bu tablodan bakıldığında her koşulda Erdoğan’a karşı mücadele edenlerin Kürtler, Aleviler, sol-sosyalist partiler, tutarlı demokrat Müslümanlar olduğu bir kez daha görüldü. Azımsanmayacak bir güce sahip bu cephenin sesini topluma duyurmasına ise kesinlikle izin verilmiyor. Sokaklar, televizyonlar kanalları ve gazeteler bu kesimlere kapalı. Geriye kalan tek imkan olan sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar da suç haline getirildi.
İçişleri Bakanlığı’nın 5 Şubat’taki açıklamasına göre, Zeytin Dalı Harekatı’nı sosyal medya üzerinden protesto eden, eleştiren tam 449 kişi gözaltına alındı. Buna sokakta izinsiz protesto gösterisine katılan 124 kişi de eklendiğinde, toplam 573 kişi doğrudan Afrin operasyonuyla bağlantılı olarak gözaltına alındı.
En dikkat çeken ise Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) 11 konsey üyesinin gözaltına alınması oldu. Asıl işleri insanı yaşatmak olan doktorlar, »Savaş bir halk sağlığı sorunudur« dedikleri için önce Erdoğan tarafından hedef gösterildi, sonra savcılar harekete geçirildi. Ardından Türkiye’nin en saygın sivil toplum örgütlerinden biri olan TTB yöneticileri hakkında soruşturma başlatıldı. 30 Ocak günü de doktorların evlerine, hastanelere ve TTB'ye baskınlar düzenlendi ve doktorlar gözaltına alındı.
Bu saldırı TTB tarihinde bir ilk. 1961, 1972 ve 1980 askeri darbelerinde bile bu türden bir saldırı olmamıştı. Askeri rejimlerin TTB’ye yapmadığı baskıyı »sivil« Erdoğan, beş cümleden ibaret etkili açıklamaya tahammül göstermeyerek yaptı. Kısa açıklamada şöyle deniliyordu: »Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır. Savaşa hayır, barış hemen şimdi!« (ttp.org.tr)
Bu açıklamayı yapan TTB yöneticileri 5 Şubat’ta adli kontrol şartıyla, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ancak bu üzerilerindeki baskının kalktığı anlamına gelmiyor.
Erdoğan rejimi gerçeklerin halk üzerinde etkide bulunmasından korkuyor. Bu nedenle barış isteyen aydınlar, gazeteciler, meslek örgütleri, siyasi partiler başta olmak üzere bütün muhalif kesimler üzerindeki otoriter baskıyı, askeri darbeden dönemlerinde de görülmedik derecede artırmış durumda. İnsanlığın en büyük özlemi olan »Barış« çağrısı yapmanın suç halinde getirildiği bir ülkede farklı düşünenlere söz sözleme hakkı tanınmıyor. Üstelik açıktan savaş da buna gerekçe yapılıyor.
Ama bilmiyorlar ki gerçekler inatçıdır ve bir günlük mutlaka toplum tarafından duyulacak.
Das »nd« bleibt. Dank Ihnen.
Die nd.Genossenschaft gehört unseren Leser*innen und Autor*innen. Mit der Genossenschaft garantieren wir die Unabhängigkeit unserer Redaktion und versuchen, allen unsere Texte zugänglich zu machen – auch wenn sie kein Geld haben, unsere Arbeit mitzufinanzieren.
Wir haben aus Überzeugung keine harte Paywall auf der Website. Das heißt aber auch, dass wir alle, die einen Beitrag leisten können, immer wieder darum bitten müssen, unseren Journalismus von links mitzufinanzieren. Das kostet Nerven, und zwar nicht nur unseren Leser*innen, auch unseren Autor*innen wird das ab und zu zu viel.
Dennoch: Nur zusammen können wir linke Standpunkte verteidigen!
Mit Ihrer Unterstützung können wir weiterhin:
→ Unabhängige und kritische Berichterstattung bieten.
→ Themen abdecken, die anderswo übersehen werden.
→ Eine Plattform für vielfältige und marginalisierte Stimmen schaffen.
→ Gegen Falschinformationen und Hassrede anschreiben.
→ Gesellschaftliche Debatten von links begleiten und vertiefen.
Seien Sie ein Teil der solidarischen Finanzierung und unterstützen Sie das »nd« mit einem Beitrag Ihrer Wahl. Gemeinsam können wir eine Medienlandschaft schaffen, die unabhängig, kritisch und zugänglich für alle ist.